Bir insan 217 kez Covid aşısı olursa ne olur? Karşınızda ‘süper aşılı’ bir Alman
Kızamık vaka sayısı haziranda 782’ye ulaştı. Geçen yıl temmuz ayında sadece 12 vaka vardı. Bunun anlamı kızamık vaka sayısının 11 ayda 65 katına çıkmış olması. Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak "Okullarda aşısız çocukların bir araya gelmesiyle yeni salgın riski var" diyor.
Türk Tabipler Birliği (TTB) 15 Ağustos’ta yaptığı açıklamada Türkiye’de kızamık olgu sayısında bir önceki altı aya kıyasla çok yüksek oranda artış yaşandığını belirtti. TTB, hazırladığı bir grafikle Sağlık Bakanlığı’nın Dünya Sağlık Örgütü’ne bildirdiği vakaları gösterdi. Bu grafiğe göre ocak ayında 193 olan kızamık olgu sayısı, takip eden aylarda giderek arttı ve haziranda 782’ye ulaştı. TTB’nin açıklamasında “Verilere bakıldığında salgın, yaşına göre asışız ya da eksik aşılı bireylerin salgını gibi görünüyor” analizi yapıldı.
Peki kızamık salgınının sebepleri neler? Hangi illerde risk daha yüksek? Kızamık aşısı hangi yaşlarda ve kaç doz yapılmalı? Kızamık aşılanma oranında son durum nedir? Bu soruların yanıtını almak için TTB Aşı Çalışma Grubu ve Halk Sağlığı Uzmanları Derneği Bulaşıcı Hastalıklar Çalışma Grubu’ndan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak ile görüştüm. Dr. Eskiocak, bu soruların yanıtını vermekle kalmadı, Türkiye’de aşı çalışmalarının tarihinden salgının nasıl durdurulabileceğine kadar pek çok konuda önemli bilgiler verdi.
Türkiye’de sistematik aşılama çalışmaları ilk kez ne zaman başladı?
Ülkemizde 1985 yılında bir aşılama kampanyası oldu ve 1980’den sonra doğanlar aşılanmaya başladı. Yani aşılama için sistematik başlangıç tarihi 1980 sonrası doğanları kapsıyor. Neredeyse 43 yıldır toplum önemli ölçüde aşılanıyor.
Daha önce aşılama ne durumdaydı?
Aşılama 1980 öncesinde daha dar kapsamda, özel durumlarda yapılıyordu. Bu aşılardan belki en önemlisi çiçek aşısı çünkü aşılama sayesinde çiçek hastalığı insanlar için tehdit olmaktan uzaklaştırıldı, milyonlarca hayat kuruldu. 1980’den sonra çiçek hastalığı kalmadığı için çiçek aşısı uygulaması da sona erdi. Tabii aşı üretiminin Cumhuriyet kurulmadan önce de coğrafyamızda olduğunu, hatta çiçek aşısının Osmanlı’da zorunlu olduğunu, bu aşının Osmanlı’dan Avrupa’ya gittiğini söylemeden geçmemeliyim. Yani ulus olarak biz aşılamayla uzun süredir haşır neşiriz.
“Çiçek hastalığı aşılama sayesinde yok oldu” dediniz. Aşılamanın bu şekilde sildiği başka hastalıklar da var mı?
Bu röportajı okuyacaklar arasında çocuk felci hastalığını hatırlayanlar vardır. Aşılama sayesinde 1998 yılından bu yana çocuk felci de Türkiye’de görülmedi. Ben tıp fakültesinden 1984 yılında mezun oldum. Bizim hizmet verdiğimiz kuşakta çok sık çocuk felci hastalığı görüyorduk. Kolu, bacağı felç olan, birçok ortopedi ameliyatı ve cihazı ile ancak yürüyebilen insanlar vardı çevremizde. Yine yenidoğan tetanosu, kuş palazı gibi hastalıklar da bizim için sorun olmaktan çıkalı çok oldu. Bağışıklama hizmetlerinin yararını ülke olarak, ulus olarak gördük. Dolayısıyla bunu korumak ve sürdürmek durumundayız. Ne yazık ki aşılama ile ilgili yalan yanlış bilgiler kimileri için kazanç kapısı olduğu için bu kadar yararlı olan bir hizmeti şu an savunmak zorunda kalıyoruz.
Dünyada olup bizim aşı takvimimizde bulunmayan aşı var mı?
Gelişmiş ülkeler, daha sağlıklı bir yaşam sürmek için daha fazla sayıda aşıyı aşı takviminde bulunduruyor. Halihazırda ülkemizde, Sağlık Bakanlığı Bağışıklama Danışma Kurulunun önerdiği 13 hastalığa karşı aşı uygulanıyor. DSÖ’nün önerdiği ama ülkemizde uygulanmayan yalnızca iki aşı var: Rahim ağzı kanserinden koruyan HPV aşısı ve ishal nedeniyle ağır hastalanmaları, ölümü önleyen Rotavirüs aşısı. Bu iki aşı henüz aşı takviminde yok, yalnızca parası olanlar bunlara erişebiliyor. Dolayısıyla burada da eşitsizliğin giderilmesi gerekiyor. Sağlığı korumak hastalanmayla kıyaslandığında çok ucuzdur, aşılanma ise bize uzun bir ömür sağlar. Yakın zamanda bir hesap yapmıştık, Türkiye’de bir çocuğun 15 yaşına kadar aşılanma maliyeti yalnızca 78 dolar civarında. Yani oldukça düşük.
Kızamığa gelirsek… Türkiye’de son bir yılda kızamık olgu sayısı giderek artıyor. Bu artışın sebepleri neler?
Birkaç sebepten söz edebiliriz. Pandemiyle birlikte herkes eve kapandı, sağlık hizmeti zorunlu olarak azaldı. Yalnızca ülkemizde değil tüm dünyada aşılanmada azalma oldu. Dünyada her yıl 130 milyon dolayında çocuk doğar, pandeminin sonlarına doğru bu çocukların aşılanmayan kısmı 10-15 milyon kadardı. Tüm dünyada bu açık bir miktar kapanmaya başlasa da hâlâ kızamıkla ilgili açık ne yazık ki yüksek.
Türkiye özelinde bakarsak bir de deprem gerçeğinden söz etmeliyiz. Özellikle Şubat depremleriyle 11 ilde sağlık hizmetleri ciddi anlamda çöktü. Maalesef sağlık hizmetlerinin hâlâ toparlanamadığı çok yer var. Deprem nedeniyle depremden etkilenmeyen illerde de doğrudan ya da dolaylı olarak yük arttı. Aşılar uygulanamadı, eksik bırakıldı.
Yine Türkiye özelinde bakarsak bir gerçek daha var: Pandemi nedeniyle 1 Temmuz 2020’den itibaren “Artık aşılama okullarda değil, aile sağlığı merkezlerinde yapılacak” dendi. Bu akla yatkın gibi görünüyor ama aile hekimleri birçok kez “Karşılamakta zorluk çektiğimiz bir yükle karşı karşıyayız” diye açıklama yaptı. 2020, 2021, 2022 ve 2023’te yani dört kohortun (kuşağın) aşılama durumuyla ilgili ciddi bir açık olasılığı belirdi. Bir de okullar açıldı, aşısız çocukların bir araya gelmesiyle yeni salgın riski ortaya çıktı. Bütün bunları anlattık, yetkilileri uyardık ama hiçbiri dikkate alınmadı ve kızamık salgınlarıyla karşılaştık. Halihazırda önümüzde ciddi bir kızamık salgını sorunu olduğu artık çok açık.
Kızamık salgını yaşanıyor diyebilmek için ne tür kriterler var?
Salgın tanımlaması her hastalık özelinde ayrı yapılır. Mesela 1996 yılında bir kızamık salgını olmuş, vilayet de salgın yönetimiyle ilgili beni görevlendirmişti. O dönem mevcut durumu raporlarken bunun salgın olduğunu göstermek için daha önceki yıllardan sayıca daha farklı olduğunu göstermek üzere istatistiksel yöntemler kullanmıştık. Ama 2000’den sonra DSÖ dedi ki “Kızamık aslında çiçek hastalığı gibi ortadan kaldırılabilir bir hastalık. Batı Yarım Küresinde kızamık neredeyse sorun olmaktan çıktı. Dünyanın geri kalan bölgelerinde de sıklık azaltılmalı.” Bu hedef için DSÖ Avrupa Örgütü, Avrupa bölgesindeki (Türkiye’de dahil bu bölgeye) 15 yaşın altındakilere daha önceki aşılanma durumuna bakılmaksızın kızamık aşısı yapılmasına karar verdi. Böylece toplu yaşam alanlarında, okullarda öğrencilere, kışlalarda askerlere toplu kızamık aşısı yapıldı. Ardından aşıyla önlenebilen ve bildirimi zorunlu hastalıklarla ilgili iyi bir şey daha yapıldı. Sağlık Bakanlığı dedi ki “Bu hastalıkların teşhisini sadece klinik gözlemle yapmayacak, laboratuvar kanıtlarıyla göstereceksiniz.” Hangi laboratuvar kanıtlarının da kullanılacağı tanımlandı ve bir rehber yayınladı. Hem yaygın aşılama hem de bakanlığın yayınladığı rehberle 2004’ten sonra Türkiye’de kızamık sayısı 2010’a kadar parmakla sayılacak kadar az oldu. Bütün bu süreç “kızamık eliminasyon programı” olarak adlandırılıyor ve hâlâ ülkemizde bu program yürütülüyor. Bu programa göre kızamığın bulaştırıcılık döneminde birbirleriyle temas etmiş, üzerinden en uzun kuluçka süresi geçmemiş (7-21 gün arası) iki vaka varsa bu bir kızamık salgınıdır. Laboratuvara dayalı olmayan kızamık olguları varsa bu sayı beşe kadar çıkabiliyor. Kısacası kızamık salgını diyebilmek için “Eskiye göre istatistiksel yönden anlamlı bir artış var mı?” sorusuna yanıt arama dönemi kapandı artık.
Bakanlık geçen ay kızamık vakalarının yüzde 86’sından fazlasının İstanbul’da olduğunu açıkladı. Kızamığın İstanbul’da bu kadar yoğun görülmesini nasıl yorumluyorsunuz?
İstanbul Türkiye’deki tüm sorunların hem oluş hem görülüş yeri. Olguların bu ilde toplanması ciddiye alınmalı. Ama şu an Türkiye’nin geri kalanında da önemli bir risk var. Kızamık salgınını önleyecek aşı düzeyi normalde yüzde 95 ve üzeridir. En son 2022 yılının aşılanma oranlarını gördük. Bu oranlara baktığımızda şu anda kızamık salgınını önleyecek kritik aşı düzeyine sahip il sayısı, illerin yarısı kadar. Yani sadece 40 ilde birinci doz kızamık aşısı, 43 ilde ise ikinci doz kızamık aşısı kritik eşiğin (yüzde 95 ve üzeri) üstüne çıkmış durumda. Dolayısıyla 40 ilde kızamık salgının olmaması için şu an herhangi bir sebep göremiyorum. Sayın Bakan, temmuz ayında “Kızamık vakaları en çok İstanbul ve Bursa’da demişti” ama diğer illerle ilgili başka bilgimiz yok.
Şu anda kızamık vaka sayılarını hâlâ DSÖ’ye yapılan bildirimlerden mi öğreniyoruz?
Evet, bakanlık herhangi bir açıklama yapmıyor. Tek bilgi kaynağımız DSÖ… Ülkelerin, Uluslararası Sağlık Tüzüğü uyarınca DSÖ’ye bildirim yapması gerekiyor. DSÖ de bu verileri yayınlıyor yani gizli bir bilgi değil. 16 Ağustos 2023’te son veriler yayınlandı. Temmuz ayı verileri sanırım bir buçuk ay sonra yayınlanır. Vakaların dağılımı konusunda bakanın İstanbul ve Bursa’yı işaret etmesi dışında elimizde ne yazık ki resmi bilgi yok.
Peki kızamık aşısı hangi yaşlarda yapılıyor?
Kızamık aşısı iki doz halinde uygulanıyor, tek doz yeterli değil. Birinci doz ilk 12 ay tamamlandığında, yani birinci yaş günü kutlandıktan sonra ilk fırsatta yapılıyor. Eskiden ikinci doz ilkokul birinci sınıfta yapılıyordu, şimdi 48 ayda yapılıyor. Bakanlık şu an “Vakaların çok görüldüğü yerlerde dokuz aydan büyük çocukları aşılayın” diyor. Her ne kadar bu aşının koruyuculuğu yüzde 80 olsa da bu doğru bir yaklaşım çünkü bu çocuklar kızamığa yakalanırsa çok ağır sorunlar yaşayabilirler. Kimi yerlerde ilk bir yaşta kızamık aşısı olmak konusunda tereddütler var, insanlar bebeklerini aşılatmaktan çekiniyor. Ama bakanlığın uygulaması bilimsel olarak doğru. Ayrıca kızamık çok bulaşıcı bir hastalık, bir kızamık hastası 15-17 kişiye virüsü bulaştırabilir. Eğer bir hastanın kızamık olmasını önlersek onun bulaştırma potansiyelini de azaltmış olacağız.
Kızamığın yoğun olduğu yerlerde dokuz aydan sonra aşılanan bir bebek 12 ve 48’inci ayda yeniden aşılanıyor mu?
Evet, bakanlık yaygın olarak diyor ki “Bir bölgede kızamık yoğunsa dokuz aydan büyük çocukları aşılayın. Ama bu aşıyı saymıyoruz, bu çocukları bir yaşı doldurduklarında tekrar aşılayın, 48’inci aydan sonra da ikinci dozu yaptırın.” Tekrar ediyorum, burada bilimsel olarak herhangi bir yanlışlık yok, tüm dünyada kızamık salgının olduğu bölgelerde uygulama böyle.
Birinci ve ikinci doz aşının kızamıktan koruyuculuk oranı nedir?
12 ayını tamamlamış bir bebeğin korunma oranı yüzde 90-95’lerde. 48’inci aydan sonra yapılan ikinci dozun koruma ihtimali ise yüzde 96-97 civarında.
Aşılar sayesinde tüm dünyada kızamık eskiye kıyasla yüzde 90 oranında azaltıldı. Bu nedenle yurttaşlarımıza bakanlığın ve hekimlerin aşı çağrısına uymalarını kuvvetle öneriyoruz.
Biraz da kızamığın nasıl bir hastalık olduğundan söz eder misiniz? Kızamık aşısı hangi sorunlardan korur?
Kızamık oldukça tehlikeli bir hastalık. Bağışıklık sistemini baskılar, zatürreye yol açar. Zatürrede ölüm oranı yüzde 1-6 arasında. Orta kulak iltihabına neden olabilir, bir dönem dünyada sağırlığın en yaygın nedeni kızamıktı. İshale yol açarak ölümle sonuçlanabilir. Yine öğrencilik dönemimde kızamık sonrası bronkopnömoni (zatürrenin bir alt tipi) ve kalp yetmezliği gördüğümüz hasta çoktu. Kızamık, sinir sisteminin kalıcı hasarına neden olabilen “Subakut Sklerozan Panensefalit” (SSPE) adında öldürücü bir tabloyla sonuçlanabilir. SSPE, kızamık hastalığına yakalandıktan sonra yavaş gelişir ve 5-10 yıl sonra görülür. Bu kadar uzun zaman geçince de insanların aklına kızamık dışında ihtimaller gelir. Bu arada SSPE uzun süre aşıyla ilişkilendirildi ama net olarak aşıyla ilgili olmadığı ortaya konuldu, tam tersine kızamık aşısının koruculuğu kanıtlandı. Bir de şunu bilelim: Beş yaşın altında kızamıktan ölüm oranı daha yüksek. Yaş büyüdükçe ölme olasılığı azalıyor.
Şu ana kadar Türkiye’de kızamıktan ölüm olmadı değil mi?
DSÖ’ye son bir yılda yapılan bildirimlerde ölüm yok. Yani laboratuvar incelemeleriyle doğrulanmış ölümlü vaka bildirilmedi. Ama burada da bir sorundan söz etmek mümkün. Çünkü literatüre baktığımızda kızamıkta en iyi koşullarda bile binde 6 oranda ölüm bildiriliyor. Türkiye’de son bir yılda bildirilmiş 2 bin 917 vakada hiç ölüm olmamasını ben açıklayamıyorum.
Peki kızamık aşısının yan etkileri neler?
Aşıdan bir hafta-10 gün sonra yüzde 10 hastada 39 derece civarında ateş, döküntü gibi kızamığa benzer yakınmalar ortaya çıkabiliyor. Ama kızamıktan farklı olarak ateş kısa sürede düşüyor, döküntüler kısa sürede soluyor. Bunun dışında ciddi bir yan etkisi yok. Bir tek gebelerde dikkatli olmak lazım, kızamık canlı bir aşı olduğu için gebelere yapılmaz.
15 yaş sonrasında da kızamığın tehlikeli olduğuna dair bazı bilgiler okudum, bu konuda ne dersiniz?
Bana bu soru çok sık soruluyor. “1990’larda tek doz aşılanmış ve şu anda 20’li-30’lu yaşlara erişmiş kişilerin kızamıkla ilgili endişelenmelerine gerek var mı” sorusuna şöyle cevap veriyorum: “Ülkemizde halihazırdaki epidemiyolojik bulgular, kızamığın özellikle beş yaşından küçük, aşısız ya da eksik aşılı çocukların yakalandığı bir hastalık olduğunu gösteriyor. Vakaların yüzde 60’a yakını 10 yaş altında. Bu grup hastalandığında daha yüksek komplikasyon geliştiriyor. Yaş ilerledikçe risk azalıyor. Dolayısıyla enerjimizi şu an 10 yaş altı çocuklara yönlendirmeliyiz.”
Türkiye’de yaşanan kızamık salgınında aşı karşıtlığının rolünün olduğunu düşünüyor musunuz?
Türkiye’de aşı yaptırmama özellikle 2010’dan sonra yaygınlaştı. O dönem domuz gribi pandemisi oldu, televizyonlarda, gazetelerde aşıyla ilgili oldukça yanlış demeçler verildi, aşının yararsız olduğu konuşuldu. Son dönemlerde ne yazık ki aşıyla ilgili bilimsel temellere dayanmayan açıklamalar yapılmaya devam ediliyor. Açıkçası medyanın aşı konusundaki haberlerde toplum sağlığına zarar vermemek için dikkatli davranması gerektiğini söylemeden geçemeyeceğim. Biz bu konuda 13 maddelik bir rehber hazırladık, gazetecilerin bu rehberi okumasını öneririm. Aşı karşıtlığının panzehri doğru bilgi aslında. COVID döneminden de bir örnek verebilirim. Bakanlık o dönem “Şu kadar insan hastalandı” yerine hastalananların aşılanma durumunu, o bölgede aşılanma oranını da belirtse insanların aşıyla ilgili soru işaretleri azalacaktı. Çünkü aşının ölümleri önlediği su götürmez bir gerçek.
Bir de sığınmacılar konusu çok tartışılıyor. Sığınmacıların aşıya erişimi konusunda elinizde bir bilgi var mı?
Sığınmacıların bir kısmı geçici koruma statüsünde, aile hekimlerinin izlemi altında. Onların aşıya erişimi kolay. T.C. vatandaşlığı alanların da erişimi kolay. Fakat düzensiz göçmenler ve geçici koruma altında olmayanlar, yeri sağlık çalışanları tarafından bilinmeyenler büyük risk altında. Bu kişilere sağlık hizmeti vermek için “Göçmen Sağlığı Merkezleri Sıhhat Projesi” olarak adlandırılan, Türkiye ile Avrupa Birliği’nin ortak bir projesi uygulanıyor. Fakat şu nokta önemli: Bağışıklamada hedefe ulaşabilmek için insanların yaşadığı yerde aşılanması lazım. Temel sağlık hizmetlerinin çoğunda olduğu gibi yoksulların, eğitimi düşük olanların, dezavantajlı grupların sağlık hizmetlerine ulaşımı zor olabilir. Bu grupların aleyhine bir eşitsizlik söz konusu olduğu için onlara mümkün olduğunca ulaşılmalı.
Sağlık Bakanlığı, haziran ayında 81 il valiliğine yazı göndererek kızamıkla ilgili tedbirleri hatırlatmıştı. Gerekli önlemler alınıyor mu sizce?
Sahadan aldığımız bilgilere göre bakanlık, kızamık salgınıyla ilgili bir aşılama faaliyeti yürütüyor. Türkiye’de Sağlık Bakanlığının geçmişinde bulaşıcı hastalıklarla mücadeleyle ilgili çok olumlu birikimler var. O birikimler sahaya yansıtılsa zaten problem çözülür.
Yakında okullar açılacak. Siz şu anda kızamığı bir tehdit olarak görüyor musunuz?
Elbette… Mesele valiliklere yazı göndermek değil, o talimatların uygulanmasını sağlamak. Bunun için lojistik ihtiyaçların karşılanmasından tutun, sağlık personelinin motive olmasına, yurttaşlarımıza erişime kadar pek çok gereklilik var. Bakın, şu an deprem bölgesinde büyük bir yer değiştirme söz konusu, o insanlara ulaşılması lazım. Kızamık salgınını önlemek için aşılanma oranının bütün ilçelerde, kentlerde yüzde 95’lik seviyeye çıkarılması gerekiyor. Bakanlık, hastalığın gerçek durumunu, bölgelere göre dağılımını şeffaf biçimde paylaşırsa aşılanma oranı artar ve hastalığın kontrol edilme şansı yükselir. Ayrıca bakanlığın sağlık meslek örgütleri ve tıpta uzmanlık dernekleriyle bu konuda çalışması da hastalığın kontrol altına alınmasını kolaylaştırır.